Pignus Nedir? Bir Kayseri Hikayesi
Kayseri’nin o huzurlu sabahlarından biriydi. Hava soğuk, ama o soğuk, hiç de rahatsız edici değildi. Üzerimde kalın bir mont, cebimde eski bir defter ve yanımda sevdiğim kahveyle yavaş adımlarla sokakta yürüyordum. O gün, gündelik hayatımda karşımda duracak ve bana tam anlamıyla bir anlam katacak bir şey olacağını bilmiyordum. Ama bir anda karşıma çıkan o eski dükkân, o günün her şeyini değiştirecekti.
“Pignus” ve Beklenmedik Bir Keşif
Kayseri’nin dar sokaklarından birine adım attığımda, dikkatimi çeken bir şey oldu. Eski bir dükkân, belki de yüzlerce yıl önce açılmıştı. Camlarda tozlar vardı, duvarlar eskimişti. Ama garip bir şekilde, o tozlu vitrinin içinde bir şeyler çok belirgin bir şekilde parlıyordu. Bir an için durdum ve vitrinde gördüğüm o eski kitapları inceledim. İçlerinden biri tam gözümün önündeydi, üzerinde altın harflerle yazılı “Pignus”. Bu kelimeyi duymamıştım, okuduğumda tuhaf bir his uyandı içimde.
İçeri girdim. Her şey, bana bir başka zaman diliminden gelmiş gibi hissettirdi. Kitaplar, eski el yazmaları ve tuhaf eşyalar… Arka tarafta, yaşlıca bir adam, ne yapacağımı anlamadan bana doğru yaklaştı. O an, içimdeki merak daha da arttı. “Pignus nedir?” diye sordum. Yaşlı adamın gözleri bir an parladı. “Ah,” dedi, “bu kelime uzun zamandır unutulmuş bir şeydir. Pignus, bir tür teminattır. Bir şeyin, bir değerin, başkasına güvence olarak verilmesi demektir.”
Bir Güvencenin Yükü
Pignus’un anlamını duyduğumda, içimde bir şeylerin yerine oturduğunu hissettim. Teminat… Güvence… O an, her şeyin ne kadar kırılgan olduğunu düşündüm. O kadar basit, ama o kadar derindi ki. Güvenmek, birine ya da bir şeye değer vermek, o değeri tutmak, ama aynı zamanda kaybetme korkusu taşımak… İşte, pignus tam olarak bunu anlatıyordu.
Hayatımda en çok korktuğum şey, kaybetmekti. Belki de geçmişte yaşadığım birkaç hayal kırıklığı yüzünden, hep bir şeylere teminat vermekten çekinmiştim. Birine güvenmek, ona kalbini açmak, o güveni kaybetmekten korkmak… Her zaman öyle oldu. Hani bazen, kalbinizde bir şeylerin eksik olduğunu hissedersiniz ama ne olduğunu tam olarak bilemezsiniz? İşte o an, o kelimeyle, pignus’la, kaybetme korkusunun nasıl insana işlediğini anladım.
Geleceğe Teminat Verme Cesareti
Dükkanın içinde geçirdiğim birkaç dakika boyunca, pignus’un anlamı kafamda döndü durdu. O kitapları bir kenara bıraktım ve dükkânın dışına çıktım. Hava değişmişti. Güneş biraz daha yüksek, biraz daha sıcak hissettiriyordu. O gün, Kayseri’nin o dar sokağında yürürken, hayatımda yepyeni bir farkındalık oluştu. İnsan, yalnızca güvenerek, teminat vererek gerçekten bir şeyler kazanabilir miydi?
Belki de bu kadar korkmamın bir anlamı yoktu. Birinin kalbine girmek, güvenmek, bazen kaybetmek, ama sonunda kazançlı çıkmak… Belki de insanın bir adım daha atabilmesi için, bu kadar korkmamaya cesaret etmesi gerekiyordu. Bir teminat vermek, sonunda bir şeylerin size geri dönmesini sağlardı. Hatta belki de güvence altına aldığınız bir şeyi kaybetmek, bir son değil, bir başlangıçtı.
Pignus: Bir Teminatın Değeri
Bir hafta sonra o dükkâna tekrar gittim. Kitabı almak istedim, ama o eski adam kaybolmuştu. O günden sonra, pignus’un anlamı hayatımın bir parçası haline geldi. Bir şeyin değeri, onun güvenceye alınmış olmasıyla değil, kaybedilme riskini göze alarak verildiği güvenle ölçülür. O kelime, içimdeki korkuları silip süpürdü ve bir adım daha atmak için bana güç verdi.
Pignus, yalnızca bir kavram değil; bir teminatın, güvenin ve belki de biraz cesaretin sembolüydü. Ve bazen, kaybetmekten korktuğunda, aslında kazanmanın yolu da bu teminatı vermekte yatıyordu.